29 Kasım 2019 Cuma

SEYİRCİ

Çok fazla, çok az, yeterli değil.

Şehvet ve mutluluk hayalinin enleri
Ölümüne yaşam, totalizmin kölesi
Yolsuz adamların bozuk devinimleri
Gökdelenlerin yücelttiği dokunulmaz lordlarım
Led ışıkların sildiği umutlarım.
Ekranların sattığı vazgeçilmez hayat
Saçılmış parçalarım dört bir yana
Fırlatılmışız bu yıldıza 

Aynı eski korkular, farklı ama ürkek insanlar
Farklı yüzlerimdeki saklı kaygılar
Gökyüzündeki kül rengi bulutlar
Aydınlanmayan sabahlar 
Karanlığın yuttuğu arka sokaklar

Tek savaşım aynadaki adamın hayatı
Adalet için çaresiz haykırışım
Söylenmeyen şeyler, tutulmayan sözler  
İnsanlar sadece iyi değil, üzülme 
Öyle bir şey yok kimseyi dinleme

Aynı kırık adamım, kapanmıyor yaralarım
Saklandığım günahlarım
Mahvettiğim insan
Yarım bıraktığım şiirlerim

Aynı kabuslara uyuyamadığımız sabahlar
Beton yapılar ardında tanınmayan ruhlar
Tadılmayan zevkler yaşanmayan anlar
Atılmayan adımlar, korkmuş bu insanlar









7 Kasım 2019 Perşembe

Farklı Bir Yol

FARKLI BİR YOL
Ayrılışımız fazlasıyla trajikti onu bırakmamam için ağladı sonrasında sarılıp onu orda bıraktım.
Bir daha göremeyeceğimi bilsem asla böyle bir hata yapmazdım, bilemezdim böyle olacağını keşke bilseydim. Kendimi suçlamıyorum çünkü bu durumda kendimi hayıflamak yüzsüzlük olurdu bu kadar genç yaşta hayatını yaşayamamak varken benim burda sayıklamam karaktersizlik olurdu. Çevremdeki insanları koruyamadım hatalarımı biliyorum ama hala almam gereken sorumlulukları ve riskleri alamıyorum, zayıf olmak zor olduğu gibi bu hatıraların kafanızda sonsuza kadar aynı döngüde bozulmuş plak gibi takılması canlı kanlı bir cesede dönüşmenize neden oluyor ama kendimi hala şanssız hissetmiyorum hatta gittikçe yüzsüz ve aksi biri oluyorum,  hayatım yeterince trajikti hatta bu adam nasıl ayakta diye bana acınası gözlerle bakan insanları görmemek için büyüdüğüm yerleri ve insanları görmek istemiyorum. Sağlıklı bir zihin için unutmak bazen en iyisidir ama bilmelisiniz ki asla ustalaşamayacaksınız çünkü içinizde bir yerde sürekli o yaşantılar tekrar tekrar yaşanmaya ve kimliğinizin bir parçası olarak kalmaya devam edecek.

 Her gün fazlasıyla benzerdi yaklaşık yarım yıl sonra üniversiteye başlamam gerekiyordu birkaç yılım daha çöpe gidecekti olsun atomu parçalamıyordum ne de olsa. Küçüklüğümde dünyayı değiştirebileceğime inancım tamdı şimdi istediğim üniversiteyi bile kazanamıyorum, sizin içinde pek farklı olduğunu sanmıyorum eğer öyleyse de bu yazıyı daha fazla  okumanıza gerek yok önemli işleriniz vardır şimdi. Masum hayallerim abartı mıydı yoksa başarısız mıydım bilmiyorum bütün bu koşturmacadan kimsenin galip geleceğini düşünmediğim için önemli olan gidilen yoldur sonucuna varıyorum, herkes sonunda yaşadığıyla kalıyor kişisel gelişimimi ön plana alarak kariyerimi arka plana atıyorum, para dediğimiz bir araç olmalı zaten içerisinde bulunduğumuz düzen yeterince yıpratıcı. Ihlamur ağacının altında oturmuş bunları düşünüyordum, stresten bitap düşüp doğadaki son sığnağım olan tenha köşemdi burası sonbaharda ağaçlar kırmızımsı turuncu olurdu, kendimi ait hissettiğim nadir yerlerdendi sanki tüm benliğimle beni kabul ediyor, sahipleniyordu. Evden bir buçuk-iki  saat uzaklıktaydı hiçbir şey yapmak istemediğimde bu yolu yürür ve ıhlamur ağacının altında oturmaktan başka hiçbir şey yapmazdım. Şehire yukarıdan bakmak istedim ve ağaca tırmanmayı düşündüp sonra bu karardan hemen vazgeçtim bu ıssız yerde bacağımı kırmak istemiyordum telefonumu açıp saate baktım havanın kararmasına yarım saat vardı akşam yemeğine geç kalmamak için eve doğru yürümeye başladım ince patikayı takip ederek sonunda anayola ulaştım arabalar vızır vızır geçiyordu, huzursuz hissetmeye başladım ve aniden telefonum çaldı, kapattım. Arayan part-time çalıştığım lokantadaki bir çalışandı, büyük ihtimal vardiyasını almamı isteyecekti zaten borçluydu bana orospu çocuğu hiç çekemezdim şimdi. Kafamı kaldırdım ve yürüyüp gök yüzünü izlerken yüzümü okşayan rüzgar, sokakta gördüğünüz çekici bir kadından farklı olan davetkar bir hava uyandırıyordu yanımdan geçen tırın sesi bile bu yoğun hissi bastıramıyordu, sigaramı yaktım ve bi' fırt çektim, yıkık dökük arnavut kaldırımı üzerinde yere düşmeden yürümek bile çaba gerektiriyorken ben batan güneşin yarattığı renk cümbüşünü izlemeye çalışırken ekstra çaba harcıyordum. Yaya geçidinden geçerken güneşin artık tamamen battığını gördüm ve eve uzun adımlarla yürümeye başladım. Karanlık sokaklar ve sigara kafanızı aydınlatmak için güzel yollardandı. Sabaha kadar yürüyebilirdim umrumda değil eve gitmek istemiyorum, karanlık alt geçitten giderken tinercinin önümü kesmesini bekliyordum, kesmedi heralde kafası güzeldi şu dakikalarda hayatının benden daha anlamlı olduğunu ikimizde biliyorduk ama sonrası için benden daha iyi bir zerduşt olduğuda bir gerçekti.  Yoluma devam ettim neresi olduğu önemli değildi sadece gidiyordum karşıma neyin çıkacağını bilmediğimden kaygılanmamında bir önemi yoktu. Neye dönüşmüştüm? Bildiğim herkes yabancı geliyordu artık, baştan başlayabilsem canını acıtmazdım, hayal kırıklığına uğratmazdım ne kadar uzakta olursan ol kilitli yollar engel değil, ordasın başka bir yol bulacağım. Tüm dünya bana karşıydı sanki,aksi halde adaletli olmazdı. Dik yokuşu çıkarken fastfood restoranının ışıklı tabelası dikkatimi dağıtmıştı çatlak camdan yansımamı gördüğümde şaşırdım betim benzim atmıştı kendimden başkasını bekliyordum, hiç kuşku yok bendim, evsiz adam delirmişim gibi bana bakıyordu bana, dışarıdan nasıl gözüktüğümü düşündüm zayıflıktan kemikleri sayılan paçoz giyimli kapşonlu bir genç ıslah evinden dün çıkmış gibiydim.
     
 Ayaklarım beni meydana doğru götürüyordu, göz kamaştıran ışıklar ay ışığının yere düşmesini engelliyor yemek kokuları ve sidik kokusu burnumun direğini kırıyor, aniden geçen otomobiller ve değişen yüzler, hepsine ayrı hislerim vardı, market alışverişinden elinde poşetlerle dönen insanlar kafelerde oturmuş sosyalleşen ve broşür dağıtanlar hatta bütün bu kalabalığın hepsi, kendinin işleri,sevdikleri,kitapları,müzikleri,fikirleri, amaçları vardı, onlar bu dünyanın resmiydiler bazen onların varlığını aniden anladığımı düşünüyordum. Kalabalık nerdeyse onlar orda değildi, bakmayı bilsen içlerini görebilirdin başka bir yerdeydiler sanki dünyanın beton duvarına karşı gerçekleşmeyi bekleyen masum hayallerdi hepsi. Bu dünyada kafasında birkaç tahta eksik olmayan herkes bir şeylere ihtiyaç duyuyordu, belki ileride ben de bulurum, daha genç olduğumu söylüyorlar ama ben öyle hissetmiyorum, çok yorgun olmaktan yorulmuştum. Farklılığın gücüydü bu, tüm dünyanın yükünü sırtınızda taşıyordunuz. Meydana varmıştım oturacak bir bank aradım, bulamadım ve yürümeye devam ettim, sokaklar yavaştan benliğim gibi daha az aydınlık olmaya başlıyordu arkama döndüm ve baktım kalabalık hala ordaydı meydandan uzaklaşmıştım, sokak lambasına sürtünen gri kediyi sevmeye yeltendim kendini küçük bi orospu gibi sevdirdi yanımda yemek olsa besleyebilirdim çok şanslı kediydi karışan kimsesi yoktu, yürümeye devam ettim. Tanıdığım sokaklardan uzaklaşmış kaybolduğumu hissetmeye başlamıştım sahi nereye gidiyordum ben?